26 Temmuz 2013 Cuma

OYUN YAZARI, SENARİST, MİZAH USTASI SADIK ŞENDİL'İ ÖLÜMÜNÜN 27. YILINDA ANIMSARKEN...

Temmuz ayı öylesine çok mizah insanını aramızdan almıştır ki, bazen günleri bile karıştırıyoruz bu yüzden... Birlikte çalışma onuruna erdiğim mizah ustalarının en ilginçlerinden biri olan sevgili Sadık Şendil ağabey de, aslında Oğuz Aral ustamızla aynı gün, yani 26 Temmuz'da ayrılmıştı aramızdan… 26 Temmuz 1986 tarihinde aramızdan ayrılan Sadık Şendil gerçek bir İstanbul beyefendisi, usta bir senaryo ve oyun yazarıydı… Onun adı her dönemde yeniden sahnelenen unutulmaz tiyatro oyunu “Yedi Kocalı Hürmüz”le bilinir daha çok. "Hababam Sınıfı" filmlerinin senaryolarını da o yazmıştı. Pek çok Kemal Sunal filminin senaryosu da ona aittir... Bunların en sevilenlerinden "Salak Milyoner"in bir daktilo kopyasını bir dönem işyerinde senaryo dersi verdiği Cihan Demirci'ye anı olarak vermiştir. Pek çok değerli sanatçı gibi adı şimdilerde ölüm yıldönümlerinde bile "anımsanmayan" sevgili Sadık Şendil ustayı biz MİZAHHABER olarak bir kez daha sevgiyle anıyoruz...  


1984'ten kalma bir fotoğraf...Güldürü Üretim Merkezi ekibi toplu halde...Sadık Şendil ağabey, masada oturanlar arasında görülüyor. En solda oturan Kandemir Konduk'un yanında, Sadık ağabeyin sağ yanında ise Ümit Yaşar Oğuzcan var. Fotoğraftakileri en arkadan soldan sağa bir sayalım: Veysel Öktem, Aydın Gündüz, Metin Günen, Sekreter Nuray, Zeynep Esra Tablacı, Sunder Erdoğan, Öznur Kalender, Cihan Demirci. 2. sıra oturanlar: Kandemir Konduk, Sadık Şendil, Ümit Yaşar Oğuzcan, Müjdat Gezen, Aziz Nesin. Öndekiler: Savaş Dinçel, Akın Yılmaz ve Levent Demirkuş. 

CİHAN DEMİRCİ'NİN KALEMİNDEN SADIK ŞENDİL'Lİ BİR ANI...


1982-1986 yılları arasında Güldürü Üretim Merkezi’nde (GÜM) çalışırken Sadık ağabey de aramızdaydı… O günlerde 70’ine merdiven dayamış ama o merdivende bile; “Buyur evladım önce sen çık” diyebilecek kadar beyefendi bir yürekti Sadık abi… Benim belkide tanıdığım son gerçek “İstanbul Beyefendisi” idi o… Örneğin; fazlaca sesli gülerken kimse rahatsız olmasın diye mutlaka hemen ceketinin üst cebinden mendilini çıkartıp ağzını kapatırdı… İlk dönemler çalıştığımız mekan Müjdat Gezen ağabeyin Cihangir’de İsmail Dümbüllü Sokakta bulunan dairesiydi.. Çatı katındaydık… Bütün Kabataş ve boğaz ayağımızın altındaydı orada…Apartmanın kapıcısı Hüseyin’in önünde bile ceketini ilikleyen bir insandı sevgili Sadık Şendil…

Yıl: 1983… Müjdat abinin Cihangir’in en tepesinde bulunan dairesinde olduğumuz o güzelim günler… İşte o günlerde 70’ine merdiven dayayan sevgili Sadık ağabey de, bizler gibi her gün Fındıklı’dan yaklaşık 200 basamak filan tırmanarak Cihangir’in tepe noktasındaki bu daireye geliyordu…
Fındıklı’da Akademinin önünden otobüse binmeye hazırlandığım bir gün Sadık abiyi otobüs durağında gördüm… Üstünden hiçbir zaman eksik olmayan şık takım elbisesi, şapkası ve elinde kibarca tuttuğu bastonuyla durağın bir köşesinde sessizce duruyordu… O anda otobüs geldi ve Sadık abi de o itiş kakış hengamesinde benimle aynı otobüse bindi… 70 yaşında olduğu ve otobüste boş yer bulunduğu halde Sadık abi oturmamış ve yerini çocuklu bir kadına vermişti…

40 yıllık bir yazarın hala belediye otobüsüne binmesi ve üstelik ayakta yolculuk yapması ülkeme ve bana hiç tuhaf gelmemiş ama gene de içimi burkmuştu doğrusu…
Yanına yaklaşıp Sadık ağabeye “Merhaba” dedikten sonra, ne tarafa gittiğini sordum…Bana; “Evladım, aslında akşam olsun diye vakit geçiriyorum o yüzden bindim, nereye gittiği pek önemli değil” dedi…

Şaşırdığımı görünce de açıkladı:
“Cihancım, evladım…Şu saatlerde bizim hanımın evde kabul günü var, ben de böyle çeşitli otobüslere binip dolaşıyor ve vakit geçiriyorum.. Misafirler varken eve gitmek istemiyorum çünkü ben evde salondaki yemek masasının üzerinde çalışıyorum… Eee şimdi orası kek, kurabiye, börek filan etrafı da bir sürü kadın doludur… Hayır, yatak odasındaki yatağın üzerine oturup yazdığım da oluyor ama o zamanlarda belime müthiş bir ağrı giriyor işte, n’aparsın evladım!..”

İşte Sadık Şendil buydu… 70 yaşında, 40 yıllık ünlü mü ünlü bir mizah yazarıydı, senaristti, oyun yazarıydı ve hala bir çalışma odası, onu bırakın bir çalışma masası bile yoktu bu gerçek İstanbul beyefendisi Sadık ağabeyin…

O zamanlar 20 yaşlarındaydım ve henüz annemlerle oturuyordum… Bende salondaki yemek masasının üzerinde çalışıyor ve bu durumdan hep yakınıyordum, ta ki Sadık abinin durumunu öğrendiğim o güne dek…

Şimdi ne zaman bir yerlerde; “Senede birgün” şarkısını duysam Sadık abi gelir aklıma hemen…Çünkü Sadık abi; “Beklerim yolunu aylar boyunca, yeter ki gel bana senede bir gün” diyen o güzel şarkının da söz yazarıydı… Sadık Şendil; sevdiğinin yolunu aylarca bekleyebilecek kadar sabırlı ve senede bir gün gelmesiyle bile yetinebilecek kadar alçakgönüllü bir kuşağın insanıydı…

Sadık ağabey dünya tatlısı bir insandı… Keşke daha fazla tanıyabilseydim dediğim insanlardan biri olmuştur hep…O dönemler birinin ölüm haberi olduğunda GÜM ekibi olarak; “Aman yoksa Sadık abi mi?” diye cümlelere başladığımız dönemlerdi… Ama o günün birinde, hiç beklemediğimiz bir anda tıpkı hayatta yaptığı sessiz-sedasız ve gene kibarca terkedip gitti bu dünyayı…
Bugün artık İstanbul’un Sadık Şendil gibi beyefendileri yok… Beyefendi bir yana zaten artık onların İstanbul’u yok!.. Zaten onlar bugünün İstanbul’una o kadar kibarca katlanamazlardı sanırım, onlar bile ağızlarını bozarlardı bugünkü kaba-saba bu İstanbul’a…

CİHAN DEMİRCİ'NİN DAMDAKİ MİZAHÇI ADLI BLOĞUNDA YAZDIĞI SADIK ŞENDİL YAZISIDIR... (26 Temmuz 2007) 
YAZININ TAMAMI İÇİN LİNK ADRESİ:  


CİHAN DEMİRCİ'NİN ÇİZGİSİYLE SADIK ŞENDİL...