1 Nisan 2016 Cuma

CİHAN DEMİRCİ YAZDI: "BİR NİSAN, BİR İNSAN, SAHİ SİZ KAÇ İNSANSINIZ?.."

Aşağıda okuyacağınız Cihan Demirci yazısı ilk haliyle önce 1 Nisan 2008'de MİZAHHABER'de yayınlanmıştı. Bu yazının elden geçmiş, güncellenmiş hali 31 Mart 2013'te Milliyet'te "Düşünenlerin Düşüncesi" adlı köşede yayınlandı. Cihan Demirci'nin yeniden güncellediği yazısını MİZAHHABER'de bu kez 1 Nisan 2016'da yayınlıyoruz... 

Bir Nisan, bir insan,
sahi siz kaç insansınız?

     
Bugün 1 Nisan, Nisan’ın biri... Dakika bir, gol bir, çünkü bugün Nisan bir! Bir Nisan, bir insan... Peki bir Nisan kaç neşeli insan yapar? Ey mizah duygusundan epeydir uzaklaşmış, akla dayalı bir gülme eyleminden inatla uzakta duran dört bir tarafı gerginlikle kaplı ülke insanı! Pek kimseler fark etmese de, 1 Nisan şakası şeklinde bir vaziyet bile artık anımsanmasa da 1 Nisan mizahın günüdür. 1 Nisan uzun süredir boşladığımız, umursamadığımız mizaha sahip çıkmanın günüdür aynı zamanda!.. 

Nisan 1, mizahın, şakanın, neşenin, gülmenin, gülümseyebilmenin, şu yalan dünya ile dalga geçebilmenin günü... 1 Nisan, bu gergin ülkede sayısı her geçen gün azalan biz mizahçıların kabul günü! 38 yıldır mizaha; hem yazar, hem çizer hem de mizah tarihi araştırmacısı kimliklerimle emek veren biri olarak, insanlık adına en önemli milatlardan birinin M. S.’den yani ‘Mizahtan Sonra’ başladığını düşünürüm hep... M.Ö.’nün yani ‘Mizahtan Önce’ dönemin insanlık için ne denli karanlık, ne denli sıkıcı, ne denli kuru, ne denli yavan, ne denli tatsız, tuzsuz geçtiğini tahmin etmek pek de zor olmasa gerek!.. 



M.S. MİZAHTAN SONRA!

İnsanoğlu, kendi tarihi içersinde mizahı keşfetmesiyle birlikte ‘insan olma’ yolundaki en önemli adımlarından birini de atmış oldu aslında, farkında olmadan... Bir kahkaha atımı bir kişi için küçük ama insanlık için büyük bir adımdı zira. Mizah, bir palyaçonun kocaman ayakkabıları kadar büyük adımlar attı insanlığın gülümsemesi için. Nisan 1 aslında işletme mezunlarının günü de sayılabilir. Hayatları küçük-zararsız ve neşeli işletmeler üzerine kurulu, mizah duygusu gelişmiş, ruhunda muhalif bir tavır ölmemiş, mizah duygusu taşıyan insanların günüdür Nisan 1. Lütfen Nisan 1’lerde ince şakalarınızı eksik etmeyin çevrenizden, suratınızdaki asıklığı bir günlüğüne yüksekçe bir dolaba kaldırıp, gerginlik tohumlarıyla beslenen bir ülkede çok zor da olsa azbuçuk mizah duygusuyla bakmaya çalışın.

Şaka yapmayı epeydir unuttuk sanıyorum. O yüzden tv dizilerinden hayata karışan kirli sakallı ağır abilerin gerginliğini taşıyan ülkede hayat çok ciddi durmaya başladı karşımızda. Toptan bir şekilde ülkedeki hayat kadar ciddi ve sıkıcı olmaya başladık epeyce bir süredir. Oysa gülmenin karşısında hiçbir ciddiyet çok fazla ciddi kalamaz. Hayatı ciddiye alsak da, ömrümüzü ti’ye almaktan kaçınmayalım… Nisan 1, mizahınız inceldiği yerden kopsun!..

AZINLIĞIN SESİ


Mizah, her zaman azınlıkta olan çoğunluğun sesidir, bu yüzden de sesi bastırılmış azınlıkların sesidir aslında… Mizah, çoğunluk adına başkaldıran azınlıkların soluk aldığı bir temiz hava deposudur. İnsanın ölümün soğukluğuna karşı hayatın sıcaklığını savunmak zorunda olduğunu bize bazen yüksek kahkahalar, bazen de hüzünle harmanlanmış küçük gülümsemeler eşliğinde hatırlatan doyulmaz bir güzelliktir mizah. 


Aristo’ya göre insan ‘Animal ridens’ yani ‘Gülen hayvan’dır. Güç sahipleri tarih boyunca, ellerindeki sınırsız gücün verdiği rahatlık içinde, burunları kaf dağında gezindiği için ‘gülme’den uzak durmuşlardır çoğu zaman. Gülme unutulunca da ‘Aristo’ tarzı bir bakışla geriye sadece ‘hayvan’ kalmıştır!.. Zira bütün canlılar arasında sadece insan ‘gülme’ yetisine sahiptir. Maymun insana en benzer hayvan olarak gülme taklidi yapmaz mı? Aslında insandaki 5 duyunun yanına ‘gülme’yi de koyabiliriz. Aristo, ‘Canlılığın Öğeleri’ adlı kitabında yeni doğmuş bir bebeğin yaşamının 40. gününe dek gülmediğini söylüyor. Aristo’ya göre; 40. günde bir bebek mucizevi bir yolla artık tam anlamıyla insan olmuştur! Gerçek olan şudur; ister hayatımızın 4. gününde, ister 40. gününde, ister uykuda, ister uyanırken gülelim, ‘gülme’ eylemi insana hep güç veren canlandırıcı bir ateştir. ‘Gülme’ insandaki korkuyu ortadan kaldırır. Belki de bu yüzden dinler tarihine baktığımızda ‘gülme’ eylemi karşımıza hep bir suç unsuru gibi çıkar. Kilise, başlangıçtan beri gülmeye hiç sıcak bakmamıştır ve hep karşı durmuştur. Çünkü ‘gülme’ ciddiyeti ve ağırbaşlılığı bir anda toz duman eder, çünkü ‘gülme’ bir anda iktidarı sarsar, güç dengelerini iskambil kağıtları gibi ardı ardına devirir. Çünkü kahkaha bozguncudur ve tehlikelidir...


AĞLAMAYI SEVERİZ!

İnsanımızın‘gülmeyi ve mizahı sevdiği’ söylenir.. Yıllardır yazıp-çizen, mizahın pratiği kadar teorisine de kafa yoran biri olarak bu ülke insanının gülmekten çok ağlamaya yatkın olduğunu, bu ülkede gülmenin değil ağlamanın ve ağlatmanın her daim geçer akçe olduğunu söyleyebilirim. Mizahçıların yıllardır bu ülkedeki en önemli sorunu, ülkede her daim ‘akla ziyan’ bir şekilde seyreden hayatın hızının, mizahı sürekli sollaması ve tur bindirmesidir. Mizahçının hayal gücüne tur üstüne tur bindiren trajikomik ülke gerçekleriyle en baba mizahçının bile yarışabilmesi olanaksızdır. Mizah, tehlikeli sularda gezer. Eğer ‘muhalif’ tavrından uzaklaşıp, güce yani iktidara sırtını dayar ve onun destekçisi olursa sıradanlaşır, yumuşar ve popüler kültürün elinde basit ve kırılgan bir oyuncak haline gelir. 


MİZAH GÜLMECE DEĞİLDİR!

‘Alma mizahçının ahını, dama çıkarır sonra mizahını’ diyerek yıllar önce yüksekçe bir dama çıkmış ve hayata epeydir ordan bakan bir ‘Damdaki Mizahçı’ olarak yaşadığımız ülkenin bu baş döndüren, ruh söndüren, akla ziyan gerçeklerine 38 yıldır mizahın bana verdiği anlatılması zor dayanma gücü sayesinde direniyorum . O yüzden onu su kadar gerekli görüyorum. Mizahla ve mizahçıyla uğraşmaktan çok keşke mizahın ne olduğunu biraz anlamaya çalışsak, üzerine biraz kafa yorsak. Örneğin; mizah sadece ‘gülmece’nin karşılığı değildir. Çok daha derin bir içerik taşır. Mark Twain, mizah karşısındaki ezberimizi bozan; ‘Mizahın kaynağı neşe değil, hüzündür, cennette mizah yoktur’ sözüyle bu anlamda bir ufuk açmıştır önümüzde. Charles Baudelaıre ise Twain’in bu sözünü ‘Acının iki çocuğu var; biri gözyaşı, diğeri mizah’ diyerek adeta tamamlamıştır. Acı ve hüzün mizahın içinde gülmece kadar yer etmiş çok önemli unsurlardır, o yüzden acılı ve hüzünlü toplumlarda mizah çok daha fazla işe yarar, insanlar farkına bile varmadan o insanların bitmek bilmez ruh yaralarını sarıp sarmalar. 



Biz eskiden "1 NİSAN" günlerinde mizah şenlikleri yapardık bu ülkede... Mizah söyleşileri, anmalar, imza günleri... Okullara giderdik 1 Nisan günlerinde... Mizahın bayramı olan bu günde çocuklara mizahın ve şakanın ne olduğunu anlatmaya çalışırdık... Mizah duygusuna sahip olmanın insana verdiği o müthiş güçten bahsederdik... Ne yazık ki o günler bir kaç yıldır geride kaldı... Bu 1 Nisan'da da ne bir belediye, ne bir sivil toplum örgütü, ne de bir okul çağırdı 1 Nisan'ı kutlamak ve anlatmak için bizi... İnsana can veren, hayat veren, insanı insan yapan o benzersiz güzellik; mizahtan sürekli uzaklaşan, içi kapkaranlık bir hale gelmiş, canlı bombalara, gerici bir düzene teslim, kirli sakallı, asık suratlı, bezgin, yılgın, ürkek, korkak, tırsak, gülmeye ve neşeye düşman ve uzak bir toplum var ne de olsa artık karşımızda... O yüzden bu 1 Nisan'da da buruk bir halde evimizdeyiz...

Oysa bugün Nisan bir, mizahın sihirli gücünün günü! Çoktandır unuttuğumuz bir gün bu gün... Siz siz olun, unutmayın!.. Doğmak yetmez zira insan olmaya!.. Bir Nisan, bir gülen insan, sahi siz kaç insansınız?..

CİHAN DEMİRCİ - MİZAHHABER (1 Nisan 2016)